Arama yapmak için en az 3 karakter girmelisiniz
Multiple Skleroz (MS), merkezi sinir sisteminde T hücreleri tarafından aracılık edilen demiyelinizasyon ve nörodejenerasyonla karakterize otoimmün bir hastalıktır. MS lezyonları genellikle inflamatuar süreçlerle ilişkilidir. Çevresel faktörler arasında çeşitli viral enfeksiyonlar, beyin hasarı, fiziksel hareketsizlik, obezite, sigara kullanımı ve düşük D vitamini seviyeleri MS gelişiminde önemli rol oynar. Genetik faktörlerin etkisi MS’e etkisi düşükken, çevresel faktörlerin ve yaşam tarzı değişikliklerinin hastalığın seyrini etkileyebileceği belirtilmiştir.
MS (Multipl Skleroz), genellikle 20 ile 40 yaşları arasındaki bireylerde teşhis edilse de her yaş grubundan insanı etkileyebilen bir hastalıktır. Dünya genelinde yaklaşık 2,3 milyon insanı etkileyen MS, kadınlarda erkeklerden daha fazla görülmektedir.
Son yıllarda, Multiple Skleroz'un tedavi edilemeyeceği yönündeki inanış değişime uğramıştır. Farmakolojik tedavilerin yan etkileri (kaygı, bulanık görme, anoreksi, epileptik nöbetler vb.) nedeniyle hastalar, motivasyon kaybı yaşayabilir ve bu durum, onları alternatif tedavi yöntemlerine yönlendirerek kendi sağlıklarını daha aktif bir şekilde yönetmeye teşvik edebilir.
MS tedavi ve yönetimindeki yenilikler, hastaların medikal tedaviler, çeşitli terapiler, semptomları hafifletici yöntemler ve yaşam tarzı değişikliklerinin (örneğin diyet ve egzersiz) rollerini anlamalarını gerektirir. Özellikle diyet ve egzersizin MS yönetimindeki etkilerini bilmek, hastalar için hayati önem taşır. Bu sebeple, yaşam tarzı değişikliklerinin önemi, MS hastaları ve yakınlarına iletilmeli ve bu yönde desteklenmelidirler. İyi olma durumu, çok yönlü bir yaklaşım gerektirir ve fiziksel, duygusal, sosyal, entelektüel ve manevi boyutlar dahilinde ele alınmalıdır.
Her MS hastasının detaylıca tanınması ve yakından takip edilmesi şarttır. Ani görme kaybı, depresyon, yorgunluk, idrar kaçırma, kas spazmları, bağırsak sorunları gibi semptomlar, hastaların yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebilir. Kronik hastalığı olan bireylerin yanı sıra, herkes için sağlıklı bir yaşam sürdürmek önemlidir. Dengeli ve yeterli beslenme, sağlık durumunu koruma ve iyileştirme açısından kritik bir role sahiptir.
MS hastalarının beslenmesi üzerine yapılan değerlendirmelerde, bu bireylerin genellikle depresyon ve yorgunluk yaşadıkları, ilaç yan etkileri ile başa çıkmak zorunda kaldıkları, fiziksel aktivite seviyelerinin düşük olması sonucu daha az enerji harcadıkları, kilo alma veya malnütrisyon riski taşıdıkları, yemek yeme sırasında zorlanma veya güçsüzlük hissettikleri göz önünde bulundurulmalıdır. Bu faktörler, MS hastalarının beslenme stratejilerini belirlerken dikkate alınması gereken önemli noktalardır.
MS hastaları için özel bir "MS diyeti" tanımı bulunmamaktadır; ancak, tüketilen gıdaların enerji seviyeleri üzerinde etkili olduğu, bağırsak fonksiyonlarını düzenleyebileceği ve genel sağlık durumuna olumlu katkılarda bulunabileceği bilinmektedir. MS'li bireyler için beslenme önerileri, Amerikan Kalp Derneği (AHA) ve Amerikan Kanser Derneği (ACS) tarafından sunulan düşük yağ ve yüksek lif içerikli beslenme önerilerine benzerdir. Doymuş yağların azaltılması ve omega-3 (örneğin, balık yağı ve keten tohumu) ile omega-6 (örneğin, ayçiçeği yağı ve fındık) yağ asitleri bakımından zengin gıdaların tüketilmesinin MS hastaları için faydalı olabileceği, hastalığın seyrini yavaşlatabileceği belirtilmektedir. Ancak, bazı özel diyetlerin bu bireyler için zararlı olabileceği, bu yüzden herhangi bir diyet veya takviyeye başlamadan önce mutlaka bir uzmana danışılması gerektiği vurgulanmaktadır.
Son yıllarda birçok farklı beslenme yaklaşımı bulunurken, MS hastaları için önerilen bazı diyetlerin etkileri değişiklik göstermektedir. Swank diyeti ve Wahls protokolü (Paleo diyetine benzer) gibi yöntemler, MS'in yönetiminde farklı yaklaşımlar sunar.
Swank diyeti, beslenmede çeşitliliğe ve düşük yağ tüketimine odaklanır. Bu diyet, günlük doymuş yağ alımını 15 gramın altında tutmayı, doymamış yağ asitlerinin günlük alımını 20 gram ile sınırlamayı önerir, ancak sağlıklı yağ asitlerinin de bu sınırın içinde yer alması gerektiğini belirtir. Bu, özellikle çoklu doymamış yağ asitlerinin aşırı tüketilmesinin vücutta oksidasyona ve dolayısıyla inflamasyona yol açabileceğinden kaynaklanmaktadır.
Toplam yağ alımının günlük 50 gramın altında olması gerektiği, bitkisel yağlar (zeytinyağı, kanola yağı, fındık yağı, keten tohumu yağı) tercih edilirken, hindistancevizi yağı, palm yağı, tereyağı ve margarin gibi doymuş ve trans yağ asitleri açısından zengin kaynaklardan uzak durulması önerilir. Swank diyeti aynı zamanda günde en az iki porsiyon sebze ve meyve tüketimini teşvik eder ve ilk yıl kırmızı et tüketimini yasaklar, ancak derisiz tavuk ve hindi eti, yağlı balıklar dahil olmak üzere balık tüketimine izin verir. Yağsız veya az yağlı süt ürünleri günde iki porsiyonla sınırlandırılır, yumurta haftada üç adetten fazla tüketilmemelidir. Tahıl tüketimi günlük dört porsiyonla önerilir ve diyet multivitamin, C vitamini ve E vitamini takviyelerini destekler.
Ancak, Swank diyeti ve benzeri yaklaşımların MS üzerindeki etkileri konusunda yeterli bilimsel destek bulunmamakta, daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Swank diyetinin kısıtlamaları ve uzun süreli sürdürülebilirliği konusunda endişeler bulunmakta, bazı durumlarda C, A, E vitaminleri ve folat alımının yetersiz kalabileceği, cilt ve saç kuruluğu, enerji düzeyinde düşüklük gibi sorunlar yaşanabileceği bildirilmiştir. Dr. Wahls tarafından geliştirilen protokol, Paleo diyetine benzer bir yaklaşımdır ve gluten, kurubaklagiller, süt ürünleri gibi gıdalardan kaçınılmasını önerirken, balık ve yeşil sebzeleri diyetin temel bileşenleri olarak belirler.
MS hastaları, özellikle kardiyovasküler hastalıklar gibi ek sağlık sorunları olduğunda, DASH diyeti gibi doymuş yağ ve tuz tüketiminin azaltıldığı diyet modellerini tercih edebilirler. Akdeniz diyeti, büyük kronik dejeneratif hastalıkların önlenmesinde koruyucu bir etkiye sahip olduğu bilinen bir beslenme şeklidir. Bu diyet, sebzeler, meyveler, baklagiller, yağlı tohumlar, işlenmemiş tahıllar ve zeytinyağı gibi temel besin öğelerine odaklanır. Ayrıca, balık tüketimini içerirken, kümes hayvanları ve süt ürünlerinin (çoğunlukla peynir ve yoğurt) kontrollü bir şekilde tüketilmesini önerir. Akdeniz tipi beslenme, çeşitlendirilmesi mümkün olan zengin bir beslenme modelidir.
Diyetlerin çeşitliliği göz önünde bulundurulduğunda, tek bir diyet modelinin herkese uygun olduğunu söylemek yerine, bireysel ihtiyaçlara uygun sağlıklı beslenme planlarının benimsenmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
D vitamini, kemik sağlığındaki rolünün yanı sıra, bağışıklık sistemi ve hücrelerin büyümesi/farklılaşması üzerinde de önemli etkileri olabileceği konusunda yapılan son çalışmalar dikkat çekici bulgular ortaya koymaktadır. Bu çalışmalar, D vitamini takviyesinin MS hastalığının aktivitesini azaltabileceğini öne sürmektedir.
Sodyum alımının MS hastalığının aktivitesini tetikleyebileceğine dair kanıtlar bulunmaktadır. Yüksek sodyum alımına sahip bireylerin MRI taramalarında, düşük alım gösterenlere kıyasla daha fazla lezyon gelişimi gözlemlenmiştir. Ancak, yüksek sodyum alımının MS riskini artırıp artırmadığına dair net bir sonuca varılmamıştır. Bu, sodyum ve MS arasındaki ilişkiyi daha detaylı incelemek için ek çalışmalara ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Buna rağmen, fazla tuz tüketiminin sadece MS hastaları için değil, sağlıklı bireyler için de dikkat edilmesi gereken bir konu olduğunu unutmamak önemlidir. Bu bağlamda, günlük tuz tüketiminin Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) önerdiği gibi 5-6 gramı (yaklaşık bir çay kaşığı) geçmemesi önerilir.
Beslenmenin Multipl Skleroz (MS) üzerindeki etkisinin, bağırsak sağlığını sürdürme, vitamin eksikliklerini önleme, sinir sistemini koruyucu bazı besinlerin alımı ve genel olarak sağlıklı bir yaşam sürdürme ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Bağırsak sağlığının korunması, beyin sağlığıyla doğrudan bir ilişkiye sahiptir; zira bağırsaktaki inflamasyon, kan-beyin bariyerini etkileyerek nöroinflamasyona yol açabilir. Bağırsak mikrobiyotası, yani 'ikinci beynimiz, beslenme alışkanlıklarından %57 oranında etkilenmekte ve Batı tipi diyetin (yüksek kalorili, hayvansal yağlar açısından zengin) bağırsak disbiyozisine ve dolayısıyla inflamasyonun artmasına neden olduğu görülmektedir.
Vasküler hastalıkların risk faktörleri arasında yer alan obezite, hipertansiyon, hiperlipidemi, diyabet ve kalp hastalıkları, MS teşhisi konmuş kişilerde semptomların şiddetlenmesine sebep olabilir. Obezite, modern çağın yaygın sağlık sorunlarından biri olup, kalp hastalıkları, diyabet ve hipertansiyon gibi birçok başka sağlık problemi riskini artırır. Çocukluk ve ergenlik dönemindeki obezitenin MS semptomlarını tetikleyebileceği de önemli bir noktadır. Sağlıklı beslenme ve kilo kontrolünün MS semptomlarının önlenmesinde etkili olduğu bilinmektedir. Obezitenin MS ile olan ilişkisi tam olarak çözümlenmemiş olsa da, obezitenin varlığında MS semptomlarının daha şiddetli yaşandığı gözlemlenmiştir. Obezite ve MS insidansındaki artış, obezitenin MS için önemli bir risk faktörü olduğunu göstermektedir.
Yaşam kalitesini yükseltmek ve diğer komorbiditeleri azaltmak için egzersiz, yaşam tarzının bir parçası olmalıdır. Obezitenin MS üzerindeki olumsuz etkilerini hafifletmek ve yaşam kalitesini artırmak için egzersiz önemlidir. Aerobik kapasitenin artırılması, kas gücünün ve mobilitenin geliştirilmesi, yaşam kalitesinin yükseltilmesi ve yorgunluk ile depresyon semptomlarının azaltılması konusunda egzersizin etkili olduğuna dair çalışmalar bulunmaktadır. MS hastaları için özel bir egzersiz türünün en etkili olduğu kanıtlanmamıştır.
Beslenme düzeninde, şeker ve işlenmiş gıdaların azaltılması, meyve ve sebze tüketiminin artırılması, yağsız protein kaynaklarının tercih edilmesi, sağlıklı yağların diyet içinde bulunması, yeterli lif (posa) ve sıvı alımının sağlanması gerekmektedir. Obezite riskinin azaltılması ve tedaviye yönelik adımlar atılması şarttır. Her hastanın benzersiz olduğu ve kişiye özel beslenme düzeninin yaşam kalitesine önemli katkılar sağlayacağı unutulmamalıdır. Beslenmenin MS üzerindeki etkisi hastalara açık ve anlaşılır bir şekilde iletilmeli, ne yapabilecekleri konusunda bilgilendirilmeli ve sağlık profesyonelleri tarafından desteklenmelidir. Çünkü hastalar, kendi sağlıklarını nasıl iyileştirebileceklerini bilmek ve bu süreçte destek almak istemektedirler.
15.07.2015 tarihli Ticari İletişim ve Ticari Elektronik İletiler Hakkında Yönetmelik kapsamında tarafınıza Şirketimiz ile Şirketimizin ürün ve hizmetlerini tanıtmak veya pazarlamak amacıyla ticari elektronik ileti gönderilmesi için izniniz sorulmaktadır. İletişim izin tercihleriniz doğrultusunda, kimlik ve iletişim bilgileriniz; e-posta, telefon, posta veya SMS yoluyla ürün ve hizmetlerimizle ilgili sizlerle iletişime geçilmesi, reklam, tanıtım, etkinlik ve kampanyalarımız ile fırsatlarımız hakkında tarafınıza bilgi verilmesi, mobil uygulamalar üzerinden anlık olarak bildirim (push bildirim) gönderilmesi amaçlarıyla işlenecek ve bu kapsamda söz konusu ticari elektronik ileti gönderimlerinin yapılabilmesi için hizmet aldığımız üçüncü taraflarla paylaşılacaktır. Kimlik ve iletişim bilgilerinizin yukarıdaki amaçlarla işlenmesine onay vermek için ilgili kutucuğu işaretleyebilirsiniz. Dilediğiniz zaman ticari ileti gönderimini reddetme ve vermiş olduğunuz izni geri alma hakkına sahipsiniz.